• Cancel
    Filter
Filter

18. Koleksiyonluk Resim ve Hat Müzayedesi

18. Online Müzayede'de yer alan tüm eserler kurumumuz güvencesinde olup, resim ekspertizleri Yüksek Ressam / Restoratör BAYRAM KARŞİT tarafından yapılmıştır.

18. Online Müzayede 24 Nisan PAZAR günü saat 17:00'dan itibaren CANLI olarak devam edecektir.  Her lotun ekranda kalma süresi 25 saniyedir. Lotlar sıra ile satışa çıkacak ve son 10 saniyede teklif gelmesi halinde her lot 20 saniye daha uzayacaktır.

Ödeme süresi müzayede bitiminden sonra 10 (on) iş günüdür. Açık arttırma sonrası "SATIŞ İPTALİ, CAYMA HAKKI, veya ALIMDAN VAZGEÇME" söz konusu değildir.Aksi halde hukuki işlem başlatılır ve cezai şartlar uygulanır.

Sayın koleksiyoner ve sanatseverler, eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. İlgilendiğiniz eserler ile ilgili olarak +905321715331 numaralı telefondan bilgi alabilir, Hüsrev Gerede Caddesi no: 52/2 Teşvikiye'deki adresimizde eserleri yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

Lot: 26 » Resim

ABDULLAH ÇİZGEN (1907-1987)

"Natürmort". İmzalı. 55 x 65 cm. 1956 tarihli. Duralit üzeri yağlıboya.

Hat ve ebru sanatçısı Necmeddin Okyay ile ressam Hasan Tahsin’in yönlendirmesiyle Sanayi-i Nefise Mektebi’ne giren Abdullah Çizgen, burada İbrahim Çallı ve Feyhaman Duran’ın atölyelerinde öğrenim gördü. 1932 yılında, Feyhaman Duran atölyesinden mezun olduktan sonra, Topkapı Sarayı Müzesi’nde çalışmaya başladı ve müzenin resim ve Türk işleme bölümlerinin kurulmasında büyük çaba gösterdi. O yıllarda İstanbul’da yaşayan Perof’tan tablo onarım tekniklerini öğrenerek saray koleksiyonunda bulunan pek çok eski tabloyu onardı. Yeni meclis binasının dekorasyonu için Anadolu’ya gönderilen ressamlar grubunda da yer alan sanatçı, bu grupla birlikte Konya’ya giderek bu yöreden yaptığı resimlerle Konya’da bir sergi düzenledi.  Arkeoloji çalışmalarına da katılan Çizgen, Keban Bölgesi’nden çıkarılan eserlerin çizimlerini yaptı. Topkapı Sarayı Müzesi’nde başladığı görevini Arkeoloji Müzesi’nde sürdürdü.

Topkapı Sarayı’nda çalıştığı dönemde sarayın tarihi atmosferinin de etkisiyle minyatür sanatına ilgi duyan ressam, bu sanatın bugünün resminde nasıl kullanılabileceği konusunda arayışlara girmiştir. Bu yıllarda, fotoğraf sanatçısı oğlu Gültekin Çizgen’in deyimiyle, ‘tam bir saray ressamı’ gibi çalışan sanatçı, Topkapı Sarayı’nın her köşesini konu olarak seçerek interior eserler gerçekleştirmiştir. Yine bu dönemde, şefliğini yaptığı sarayın Tarihi Portre Galerisi’ndeki sultan resimlerinden esinlenerek çeşitli sultan portreleri de yapmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişen pek çok yakın kuşak Türk ressamı gibi, Abdullah Çizgen de 1914 Kuşağı’nın (Çallı Kuşağı) İzlenimci anlayışını benimseyerek bu doğrultuda eserler vermiştir. Portre, interior ve figürlü kompozisyonların yanı sıra çok sayıda peyzaj ve natürmort da yapan Çizgen, Devlet Resim Heykel Sergileri ile Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin sergilerine resim vermiş, yurtdışında Moskova ve Viyana’da sergilere katılmıştır.

Details
Lot: 37 » Resim

SABRİ BERKEL (1907-1993)

"Hareket". MDF üzeri akrilik. 27,5 x 39,8 cm. İmzalı. *Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.

* Eserin 150 x 225 cm ebatlarındaki bir benzeri ENLEM-80 yayınları "Sabri Berkel" kataloğunda Resim-81 olarak yayınlanmıştır."

Details
Lot: 39 » Resim

SABRİ BERKEL (1907-1993)

"Odalık". İmzalı. Karton üzeri akrilik. 50 x 35,5 cm. *Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.

* Eserin 61 x 49 cm ebatlarındaki bir benzeri YKY yayınları "Sabri Berkel Dönemler I" kataloğunda sayfa 110'da yayınlanmıştır."

Details
Lot: 40 » Resim

SABRİ BERKEL (1907-1993)

"Nefertitili Natürmort". İmzalı. 29 x 23,3 cm.Mukavva üzeri yağlıboya. *Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.

* Eserin 162 x 130 cm ebatlarındaki bir benzeri YKY yayınları "Sabri Berkel Dönemler I" kataloğunda sayfa 117'de yayınlanmıştır."

Details
Lot: 41 » Resim

SABRİ BERKEL (1907-1993)

"Geometrik Kompozisyon". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 30 x 59,5 cm. *Yüksek Ressam / Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.

Eserin 15 x 31 cm ebatlarındaki bir benzeri YKY yayınları "Sabri Berkel Dönemler II" kataloğunda sayfa 171'de yayınlanmıştır."

Details
Lot: 43 » Resim

ABDULLAH ÇİZGEN (1907-1987)

"Topkapı Sarayı". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 54 x 65 cm. 1958 tarihli.

Hat ve ebru sanatçısı Necmeddin Okyay ile ressam Hasan Tahsin’in yönlendirmesiyle Sanayi-i Nefise Mektebi’ne giren Abdullah Çizgen, burada İbrahim Çallı ve Feyhaman Duran’ın atölyelerinde öğrenim gördü. 1932 yılında, Feyhaman Duran atölyesinden mezun olduktan sonra, Topkapı Sarayı Müzesi’nde çalışmaya başladı ve müzenin resim ve Türk işleme bölümlerinin kurulmasında büyük çaba gösterdi. O yıllarda İstanbul’da yaşayan Perof’tan tablo onarım tekniklerini öğrenerek saray koleksiyonunda bulunan pek çok eski tabloyu onardı. Yeni meclis binasının dekorasyonu için Anadolu’ya gönderilen ressamlar grubunda da yer alan sanatçı, bu grupla birlikte Konya’ya giderek bu yöreden yaptığı resimlerle Konya’da bir sergi düzenledi.  Arkeoloji çalışmalarına da katılan Çizgen, Keban Bölgesi’nden çıkarılan eserlerin çizimlerini yaptı. Topkapı Sarayı Müzesi’nde başladığı görevini Arkeoloji Müzesi’nde sürdürdü.

Topkapı Sarayı’nda çalıştığı dönemde sarayın tarihi atmosferinin de etkisiyle minyatür sanatına ilgi duyan ressam, bu sanatın bugünün resminde nasıl kullanılabileceği konusunda arayışlara girmiştir. Bu yıllarda, fotoğraf sanatçısı oğlu Gültekin Çizgen’in deyimiyle, ‘tam bir saray ressamı’ gibi çalışan sanatçı, Topkapı Sarayı’nın her köşesini konu olarak seçerek interior eserler gerçekleştirmiştir. Yine bu dönemde, şefliğini yaptığı sarayın Tarihi Portre Galerisi’ndeki sultan resimlerinden esinlenerek çeşitli sultan portreleri de yapmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişen pek çok yakın kuşak Türk ressamı gibi, Abdullah Çizgen de 1914 Kuşağı’nın (Çallı Kuşağı) İzlenimci anlayışını benimseyerek bu doğrultuda eserler vermiştir. Portre, interior ve figürlü kompozisyonların yanı sıra çok sayıda peyzaj ve natürmort da yapan Çizgen, Devlet Resim Heykel Sergileri ile Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin sergilerine resim vermiş, yurtdışında Moskova ve Viyana’da sergilere katılmıştır.

Details
Lot: 46 » Hat

HATTAT FERİD BEY (1857-1930)

Sülüs Levha. 55x51 cm. Ketebeli."Allahım. Senin isyankar kulun sana geldi. Günahlarını ikrar ediyor ve affetmen için sana yalvarıyor. Eğer affedersen bu senin fazlındandır." manalı İbrahim bin Edhem Hazretleri'nin duası yazılı.

Dîvân-ı Hümâyûn Mühimme Odası hulefâsından ve Târikat-ı Şa’bâniyye meşâyihinden Alî Necîb Efendi’nin oğlu olarak H. 1274/M. 1857’de İstanbul’da doğdu. Tam ismi Mustafa Ferîd’dir. Sıbyân mektebinde okuduktan sonra Arapça ve Farsça öğrendi. H. 1287/M. 1871’de Dîvân-ı Hümâyûn Kalemi’ne girdi. Bir müddet sonra Mühimme Odası’na nakil ve H. 1303/M. 1886’da rütbe-i mütemâyiz ile nâme-nüvisliğe terfi etti.

Daha sonra sırasıyla Mühimme Kalemi Baş-kâtib muavinliğinde, Evâmir Kalemi mümeyyizliğinde ve bilahâre müdürlüğünde bulundu. Son olarak ûlâ sınıf-ı sânîsi rütbesi ile Dîvân-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi Müdürlüğü’ne tayin olunduysa da, Meşrutiyet’in ilanından sonraki tensîkatta kadro harici bırakılınca emekliye ayrıldı. 1930 senesi civarında vefât etmiş olduğu sanılmakla birlikte medfeni hakkında bir bilgi yoktur.    

Şevkî Efendi’den sülüs, nesih ve icâze yazılarını meşketmiş olan Ferîd Bey, Dîvân-ı Hümâyûn’da bulunduğu esnâda Sâmî Efendi’den de tuğra, dîvânî ve celî dîvânî öğrendi. Daha ziyâde fermân, berât ve menşur gibi resmî yazılarıyla uğraştığı gibi 1914 yılında açılan Medresetü’l-hattâtîn’de de bir müddet divânî ve celî-dîvânî muallimliği yaptı. Öte yandan celî sülüs istifleri de son derece başarılıdır. Ancak hattatlığı meslek olarak görmediğinden kudretiyle orantılı bir şöhrete ulaşamamıştır.Ferid Bey'in yazılarına çok nadiren rastlanmakta olup, hüsn-i hattaki en başarılı talebesi Mustafa Halim Özyazıcı'dır.

Details
Lot: 47 » Hat

DERVİŞ ALİ (ö.1673)

Sülüs Nesih Kıta. Ketebeli. "Ameller ancak niyetlere göredir" hadis-i şerifi yazılı. 22x30 cm. *Nadiriyeti, kondüsyonu ve sanat kalitesi ile koleksiyonluk bir eserdir.

"Kendisinden sonra yaşayan ve aynı adı taşıyan iki hattattan ayırt edilmek için “Büyük”, “Birinci” veya “Mâruf” lakaplarıyla anılır. İstanbul’da doğdu. Yeniçeri ağası Kara Hasan oğlu Hüseyin Ağa’nın mânevî evlâdı veya kölesi olup onun yanında yetişmiş, gençliğinde karakullukçuluk vazifesinde de bulunmuştur. Aklâm-ı sitteyi Hâlid Erzurûmî’den öğrenmiş ve Şükrullah Halîfe, Pîr Mehmed b. Şükrullah, Hasan Üsküdârî, Hâlid Erzurûmî silsilesiyle kendisine kadar gelen Şeyh Hamdullah üslûbunu unutulmak üzere iken yeniden ihya etmiştir. Bu sebeple Derviş Ali’ye “şeyh-i sânî” veya “vâzıu’l-aslı’s-sânî” unvanları da verilmiştir. Tezhipleri ekseriya Sürâhî Mustafa adlı müzehhip tarafından yapılmış kırktan fazla mushaf (kırk beşinci mushafı 1064/1654 tarihini taşımaktadır), çok sayıda en‘âm, evrâd, kıta ve murakka‘ yazan Derviş Ali Ramazan 1084’te (Aralık 1673) hayli yaşlı olarak vefat etti. Defnedildiği Topkapı Mezarlığı’nda bugün mevcut olmayan kabir kitâbesindeki ifadeden, onun devrinin yaygın sporu okçulukla da uğraştığı anlaşılmaktadır. Yetiştirdiği pek çok hattat arasında Ağakapılı İsmâil ve Suyolcuzâde Mustafa efendiler önde gelenleridir. Derviş Ali Hâfız Osman’ın da ilk hocası olup yaşlılığı sebebiyle bu kabiliyetli gençle gerektiği gibi meşgul olamayınca onu Suyolcuzâde’ye göndermiştir.

Talebelerinden olan Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’nın, sadrazamlığı sırasında Derviş Ali’nin kendisini ziyaretinde hocasını şeyhülislâmların karşılandığı noktadan karşılayıp elini öperek ona protokol üstü saygı gösterdiği ve makamında yanına oturttuğu kaynaklarda zikredilir."

Details
Lot: 48 » Hat

İMÂD EL-HASENÎ (1553-1616)

Talik Kıta. 27 x 22 cm. Ketebeli. Nakşibendî tarikatına mensup İranlı âlim ve şair Abdurrahmân Câmî (ö.1494)'den Farsça şiir yazılı. * Talik hattın en büyük üstadı İmad'ın çok nadir, sanat kalitesi yüksek , seçkin eserlerindendir.

"Kaynaklarda, kendisi gibi usta bir hattat olan Ali Rızâ-yi Abbâsî’nin etkisiyle şahın İmâd’dan giderek uzaklaştığı, geceleri yazı yazarken elinde şamdan tutarak Ali Rızâ’ya yardımcı olmasının İmâd’ı gücendirdiği nakledilmektedir. Bu dönemde yazdığı şiirlerle şaha ve etrafındakilere serzenişte bulunan İmâd’ın zamanla şahla arası açıldı. Şahın İmâd’dan Şâhnâme’yi istinsah etmesini istediği, İmâd’ın bu emre karşı lâkayt davranmasının şahı rencide ettiği de rivayet edilmektedir. Uzunca bir süre devam eden bu sürtüşmeler nihayet İmâd’ın öldürülmesiyle son buldu.

İmâd’ın cenazesi şahın emriyle yapılan büyük bir törenle kaldırıldı. Ölümü İran, Hint ve Osmanlı ülkesinde üzüntüye sebep oldu. Bâbürlü Hükümdarı Cihangir’in, İmâd’ın katli münasebetiyle tertip ettiği dinî bir toplantıda, “Eğer İmâd’ı bana diri olarak verselerdi ağırlığınca mücevher verirdim” dediği rivayet edilir.

İmâd yazılarında önceleri Mîr Ali Herevî’yi taklit etti. Onu taklit ederek yazdığı, halen Tahran’da Kitâbhâne-i Saltanatî’de bulunan Münâcât-ı Emîrü’l-Mü’minîn Alî İbn Ebî-Tâlib adlı eser bu tesiri açık şekilde ortaya koymaktadır. Tebriz’e gittikten sonra Baba Şah’ın kıtalarından istifade ederek sanatını ilerleten İmâd, 1014 (1605) yılından itibaren Mîr Ali Herevî’nin yazılarındaki istikrar ve sağlamlıkla Baba Şah’ın yazılarındaki tatlılık ve yumuşaklığı birleştirip kendi üslûbunu ortaya koydu. 

İmâd’dan sonra hiçbir hattat onun harflerin en, boy, çanak, küp, keşîde ve bağlantılarında, satır anlayışında ortaya koyduğu kurallara yeni bir şey ilâve edememiştir. Kaçarlar’dan Nâsırüddin Şah zamanında yaşamış olan Muhammed Rızâ Kelhûr keşîdeleri kısaltmak, dal, râ ve “vav”ları küçük ve harflerin gövdelerini kalın yazmak suretiyle bir değişiklik yapmış ve bu değişiklik bir yenilik gibi görülmüşse de bu üslûp yaygın kabul görmemiştir. Bugün bazıları bu üslûbu celî nesta‘likte kullanmakla beraber genellikle İran’da İmâd’ın üslûbu tercih edilmektedir." (Ali Alparslan / Diyanet İslam Ansiklopedisi, 22, s. 171)

 

 
Details
Lot: 49 » Hat

ŞEYH HAMDULLAH (1429-1520)

Sülüs Nesih Kıta.20x25 cm. Ketebeli. "Gösteriş amaçlı yapılan amelin beyhudeliği, insanlara zulmedip onların hakkına girenlerin durumu ve kişinin arkadaşlarıyla alay etmemesi gerektiğiyle ilgili hadis-i şerif rivayeti yazılı.

*Osmanlı hat ekolünün kurucusu ünlü hattatımızın meşhur yazılarından olup yazı kalitesi ve nadiriyeti ile müzelik bir eserdir.

Osmanlı hat sanatının kurucusu, Fatih Sultan Mehmed ve Sultan II. Bayezid dönemlerinin büyük hattatı : Şeyh Hamdullah

Şeyh Hamdullah, Amasyalı Sarıkadızâdeler ailesinden Sühreverdiyye şeyhi Mustafa Dede’nin oğludur. Babası, Buhara’dan Amasya’ya göç etmiştir. Selçuklu döneminde ve Osmanlı’nın fetih yıllarında, Herat, Horasan ve Semerkand gibi kültür merkezlerinden göç eden şair, hattat, nakkaş ve ulema Konya, Kayseri, Sivas ve Amasya gibi şehirlerde toplanmıştı. Hamdullah, böylece hat sanatının merkezi haline gelmiş Amasya’da, Hayreddin Mar‘aşî’den meşk ederek aklâm-ı sitte’den icâzet aldı. Muhtemelen babası Şeyh Mustafa Dede’nin sohbet meclislerinde Şehzade Bayezid ile tanıştı. Bayezid, kendisine hat hocası tayin ettiği Hamdullah’dan icâzet aldı.

Daha Amasya’da iken tanınmaya başlayan Şeyh Hamdullah, bu yıllarda Fatih Sultan Mehmed’in hususi kütüphanesi için bazı eserler istinsah etti. 
Hattat, kardeşi Cem Sultan ile yaşadığı taht mücadelesinin ardından 1481’de tahta çıkan II. Bayezid’in daveti üzerine ailesiyle birlikte İstanbul’a gitti. En güzel eserlerini sarayda görevlendirildikten sonra vermeye başladı. Bundan sonra eserlerinin ketebesinde “kâtibü’s-sultân Bâyezîd Han” unvanını kullandı.

Şeyh Hamdullah, 1512’de Sultan II. Bayezid’in tahttan feragat etmesi ve tahta oğlu I. Selim’in geçmesinin ardından inzivaya çekildi. Sultan I. Selim dönemini evinde ibadet ederek ve talebelerinin ziyaretini kabul ederek geçirdi. Babası I. Selim’in ardından 1520’de tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman’ın Şeyh Hamdullah’ı saraya davet ederek hürmet gösterdiği ve kendisi için bir mushaf yazmasını istediği, ancak hattatın yaşını ileri sürerek, yerine Muhyiddin Amâsî’yi tavsiye ettiği, bunun üzerine Kanuni’nin ona bir samur kürk giydirip hayır duasını aldığı bilinmektedir.

Şeyh Hamdullah’ın bu hadiseden birkaç ay sonra vefat ettiğini söyleyen Müstakimzâde, hattatın ölümüne şu beyti tarih düşürmüştür: “Şeyh Hamdullāh olup küttâba kıble pîr-i hat / Rihletinde dil dedi târîhini dayf-i ilâh” (926/1520). Dünyevi sıfat ve mevkilere iltifat etmeyen Şeyh Hamdullah, mezar taşına isminin yazılmasını istememiştir. Mezar taşı kitâbesi, daha sonra Sultan II. Mustafa’nın saray hattatı Şâhin Ağa (öl. 1701) tarafından yazılmıştır. 
"

Details
Lot: 50 » Hat

MUSTAFA HALİM ÖZYAZICI (1898-1964)

Talik Hat ile Yahya Kemal'in Çubuklu Gazeli yazılı. Ketebeli. Tezhib: Muhsin Demironat(1907-1983), imzalı ve tarihli. 39 x 27 cm. Hicri 1369 /M.1949 tarihli. * Yazı kalitesi, tezyinatı , içeriği ve kondüsyonu ile müzelik bir eserdir.

"Biz yazılarına hayranlıkla seyrederken sık sık tekrarladığı bir söz vardı: “Ufak tefek, kara kuru gördün de, beni Karamürsel sepeti mi sandın?”

Hakîkāten öyleydi. Hâline tavrına baksanız ummazdınız. Maddî refâhı çok yerinde olduğu hâlde yiyemezdi, giyemezdi. Yanlızlığın verdiği bir derbederlik içerisindeydi. Bu muydu o “âyetü’n-min-âyetillah” sanatkâr. Ancak yazarken görünce onu Karamürsel sepeti değil, hüsnühat bağından derlenmiş en nâdîde meyvelerle dolu bir hüner sepeti olduğunu anlardınız...

Hüsnühattın her nev’ini sür’atle ve suhûletle yazardı. ‘Kamış kalem’ denilen o nârin güzel, merhûmun ma’rifet dolu parmaklarına râm olmuşdu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, “celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil görülmemişdir!” dersek, mübâlağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken onu seyretmek bir zevkdi. Kubbe ve kuşak yazısı olarak en çok eser vermiş hattatımız Hâlim Hoca’dır. Bir sûreyi, verilen ölçüye göre, sıkışıklık yapmadan istif etmek ve istediği yerde bitirmek, ona mahsus ilâhî bir mevhîbedir. Müsveddesi yokdu. Zihninde tefekkür istifi yapar, onu kömür kalemi ile kâğıda öylece istif eder ve celî kalemini alıp hemen yazmağa başlardı.

Ahârlı kâğıda mürekkeple yazdıklarını tashih etmesi de bir ömürdü. İstiflerin arasını dili veya parmağı ile temizlemesine, doğrusu şaşardık. Bu sebeple eski eserleri de aslına uygun bir şekilde tamir eder, tamamlardı."

 

 
Details
previous
Go to Page: / 4
next