• Vazgeç
    Filtrele
Filtrele

19. Koleksiyonluk Resim ve Hat Müzayedesi

19. Online Müzayede'de yer alan tüm eserler kurumumuz güvencesinde olup, resim ekspertizleri Yüksek Ressam / Restoratör BAYRAM KARŞİT tarafından yapılmıştır.

19. Online Müzayede 26 Haziran PAZAR günü saat 20:00'dan itibaren CANLI olarak devam edecektir.  Her lotun ekranda kalma süresi 25 saniyedir. Lotlar sıra ile satışa çıkacak ve son 10 saniyede teklif gelmesi halinde her lot 20 saniye daha uzayacaktır.

Ödeme süresi müzayede bitiminden sonra 10 (on) iş günüdür. Açık arttırma sonrası "SATIŞ İPTALİ, CAYMA HAKKI, veya ALIMDAN VAZGEÇME" söz konusu değildir.Aksi halde hukuki işlem başlatılır ve cezai şartlar uygulanır.

Sayın koleksiyoner ve sanatseverler, eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. İlgilendiğiniz eserler ile ilgili olarak +905321715331 numaralı telefondan bilgi alabilir, Hüsrev Gerede Caddesi no: 52/2 Teşvikiye'deki adresimizde eserleri yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

  • Kategori: Resim
Lot: 6 » Resim

HÜSEYİN YÜCE (1928-2015)

"Peyzaj". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 35 x 50 cm.

Türkiye’de 1955’ten sonra başlayan ve tam olarak bir akım niteliği taşımayan Naif resim anlayışı, 1960’tan sonra Hüseyin Yüce’nin yaptığı resimlerin rastlantı sonucu keşfedilmesiyle ortaya çıkmış ve sanatçı bu yönüyle “İlk Naif Türk Sanatçı” olma özelliği kazanmıştır. Resimlerinde tabiatı konu olarak ele alan Yüce, özellikle ağaçları ve bitkileri büyülü, masalsı mistik bir havada özgür ve özgün renk seçimleriyle pastoral bir dil ile resimlemiştir. Hüseyin Yüce, herhangi bir akademik öğrenim görmeden, içgüdülerinin yönlendirici etkisiyle resim yapan ve bu nedenle Naif olarak adlandırılan ressamlar grubunun, Türkiye'deki önemli temsilcileri arasında yer alır.


Hüseyin Yüce’nin resimleri incelendiğinde; şehir yaşamının kargaşasından uzak,
saf tabiatın içinde köyünü terk etmeden hiçbir dış etki ve ekolün etkisinde kalmadan kendi içten duygu ve hisleriyle şiirsel çocuksu saf renkleriyle yarattığı yeni biçim ve renkleriyle naif resme yeni bir soluk ve tanım getirdiği söylenebilir. Sanatçı yaşarken binlerce resim üreterek yurt içinde çoğunluğu Ankara, İstanbul gibi büyükşehirler olmak üzere 30 kişisel sergi açmıştır. Yurt dışında ise Fransa, İngiltere, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan, Finlandiya,   Hindistan gibi ülkelerde sergiler açmıştır. Doğduğu köyün tabiat güzelliklerini çocuksu ve masalsı mistik bir ifadeyle renkçi bir üslupla  harmanlayarak resimde  yakaladığı özgün dili sanat yaşamı boyunca korumayı başarmıştır.

Detaylar
Lot: 7 » Resim

HÜSEYİN YÜCE (1928-2015)

"Peyzaj". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 40 x 60 cm.

Türkiye’de 1955’ten sonra başlayan ve tam olarak bir akım niteliği taşımayan Naif resim anlayışı, 1960’tan sonra Hüseyin Yüce’nin yaptığı resimlerin rastlantı sonucu keşfedilmesiyle ortaya çıkmış ve sanatçı bu yönüyle “İlk Naif Türk Sanatçı” olma özelliği kazanmıştır. Resimlerinde tabiatı konu olarak ele alan Yüce, özellikle ağaçları ve bitkileri büyülü, masalsı mistik bir havada özgür ve özgün renk seçimleriyle pastoral bir dil ile resimlemiştir. Hüseyin Yüce, herhangi bir akademik öğrenim görmeden, içgüdülerinin yönlendirici etkisiyle resim yapan ve bu nedenle Naif olarak adlandırılan ressamlar grubunun, Türkiye'deki önemli temsilcileri arasında yer alır.


Hüseyin Yüce’nin resimleri incelendiğinde; şehir yaşamının kargaşasından uzak,
saf tabiatın içinde köyünü terk etmeden hiçbir dış etki ve ekolün etkisinde kalmadan kendi içten duygu ve hisleriyle şiirsel çocuksu saf renkleriyle yarattığı yeni biçim ve renkleriyle naif resme yeni bir soluk ve tanım getirdiği söylenebilir. Sanatçı yaşarken binlerce resim üreterek yurt içinde çoğunluğu Ankara, İstanbul gibi büyükşehirler olmak üzere 30 kişisel sergi açmıştır. Yurt dışında ise Fransa, İngiltere, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan, Finlandiya,   Hindistan gibi ülkelerde sergiler açmıştır. Doğduğu köyün tabiat güzelliklerini çocuksu ve masalsı mistik bir ifadeyle renkçi bir üslupla  harmanlayarak resimde  yakaladığı özgün dili sanat yaşamı boyunca korumayı başarmıştır.

Detaylar
Lot: 16 » Resim

AGOP ARAD (1913-1990)

"Boğaziçi". İmzalı. Prestuval üzeri yağlıboya. 40 x 45 cm.

“Bir insanın kalbi neredeyse eseri de oradadır.” diyen Agop Arad, 1913 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. Marangoz bir babanın oğlu olan Arad’ın ailesi, bir yaşındayken Balkan Savaşı nedeniyle İstanbul’a göç eder. Arad ilk olarak Kumkapı’da Assomption Koleji’nde eğitim alır. Sonrasında Arad, Güzel Sanatlar Akademisi’nde Nazmi Ziya, İbrahim Çallı ve Leopold Levy’nin atölyelerinde eğitim alır. Paris’te Frochit Akademisi’nde resim çalışmalarında bulunan Arad, Hocası Jean Metzinger'in kübist eğilimlerinden etkilenmeyerek, realist bakış açısıyla gördüklerini olduğu gibi tuvale yansıtma yolunu tercih etmiştir. Paris macerası sonrasında İstanbul’a dönen Arad, 28 Mart 1940’te İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin Beyoğlu Lokali’nde Liman Resim Sergisi adıyla ilk toplu sergisini düzenler.

1941’de kurulan Yeniler Grubu’na katılan sanatçı; bu dönemde Vatan, Akın, Şehir, Hakikat-i Tasvir gazetelerinde gazete ressamlığı yapmıştır. Gazetecilik de yapan Arad, resim çalışmalarını da paralel olarak devam ettirip eserlerini çeşitli sergilerde sunmuştur. 1976’da Tarabya Oteli’nin bir salonunda Sokakta Topladıklarım isimli bir sergi düzenlemiştir. 45 kişisel sergide eserlerini sergileyen sanatçı, pek çok yazarın kitaplarına da kapak resmi yapmıştır. Yoksul insanların hayatından kesitleri parlak renklerle yansıtan sanatçı, 4 Ekim 1990 tarihinde tedavi gördüğü Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi'nde hayata gözlerini yummuştur.

Arad, eğitim aldığı hocası Léopold Lévy’den oldukça etkilenmiştir. Resimlerini kişisel gözlemlerinden yararlanarak çizen Arad, gördüklerini doğrudan bir şekilde tuvale çizer. Özellikle Yeniler Grubu’nun toplumsal kaynaklı bir resim yaratma arayışları, sanatçının kişiliğini ve sanatını doğrudan etkilemiştir. Bu etki ile Arad, doğa-insan gerçekliğinin ve İstanbul yaşamını, fırçasıyla realist bir bakış açısıyla yorumlamıştır. Agop Arad’ın İstanbul’un gündelik yaşamını yansıtan çalışmaları, doğrudan doğruya gözlem yeteneğine dayanır. Arad gördüklerini doğrudan, gördüğü renklerle katıksız tuvale aktarmıştır. Agop Arad’ın sanatına, halk resimlerine özgü bir nitelik de kazandırmıştır. Sait Faik’in birçok kitabını resimleyen Arad, Yeniler Grubu’nun teorisyenliğini üstlenen Hilmi Ziya Ülken’in de bir çizimini yapmıştır.

Gazete ve dergilere yaptığı resimlerden geçimini sağlayan Arad, Hilmi Ziya Ülken’in çıkardığı İnsan dergisi için de çizim yapar. Yürüyüş, Hisar da çizim yaptığı dergiler arasındadır. Arad, Orhan Kemal’in kitaplarına da resimler çizer. Orhan Kemal’in 1964’te Yeditepe Yayınları’ndan ikinci baskısı yapılan Çamaşırcının Kızı başlıklı öykü kitabı Agop Arad tarafından resimlenmiştir. Pek çok kişisel ve karma sergiye katılan Arad, 1986’da Gazeteciler Cemiyeti’nin “Burhan Felek Ödülü” nü kazanmıştır. Sanatçı, İstanbul’un orta sınıf halkının, çalışan ve üreten kesimin çevreyle bütünleşen yaşamını, parklardaki pazar gezintilerini, insanların doğal hallerini resmetmiştir. Arad, sanatın insan ve toplum hizmetindeki yönü üzerinden, 1940 kuşağı sanatçıları arasında yer alan ressamlar topluluğunun ortak eğilimleri ile eserler üretmiştir.

Detaylar
Lot: 32 » Resim

ALİ AVNİ ÇELEBİ (1904-1993)

"Heybeli'den Kaşık Adası". İmzalı. Tuval üzeri yağlıboya. 33 x 46 cm.

1904’te İstanbul’da doğdu. 1916’da Vefa Lisesi’ne girdikten iki yıl sonra Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) yazılarak, hazırlık sınıfında Hikmet Onat‘ın Öğrencisi oldu. İbrahim Çallı‘nın atölyesine geçerek Zeki Kocamemi’yle yakın arkadaşlık kurdu. 1922’de Münih’e giderek Kocamemi’yle birlikte Heinemann’ın atölyesine yazıldı ve bir süre Hofmann’ın resim kurslarını izledi. Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavını kazanarak, Profesör Gröber’in yanında bir yıl eğitim gördü. Bir süre Berlin Akademisi’nde çalıştıktan sonra Münih’e, Hofmann’ın yanına döndü (orada gördüğü eğitim, sanatını yönlendiren ve “inşacı” ilkelere bağlı kalmasını sağlayan önemli bir etken oldu). 1927 ‘de İstanbul’a dönen Ali Avni Çelebi, Konya Kız Öğretmen Okulu’nda kısa bir süre resim öğretmenliği yaptı.

1928’de Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin kuruluşuna katıldı. Birlik, üye ressamlarının yapıtlarıyla ilk sergisini 15 Temmuz 1929’da Ankara Etnografya Müzesi’nde, ikinci sergisini, aynı yıl İstanbul Türkocağı salonunda düzenledi. O yıllarda Maskeli Balo, Kırda Dinlenen Kadın, Pedikürcü, Berber gibi yapıtlarnı hazırlayan Ali Avni Çelebi, 1930’da yeniden Münih’e gitti. Yurda dönüşünde (1932), Akademi’de akşam kurslarını Refik Epikman’ın yerine yürütmekle görevlendirildi. 1936’da Léopold Lévy’nin Akademi’de resim bölümü şefliğine getirilmesinden sonra, Akademi’de, öğretim üyeliğine dönerek, Lévy’nin asistanı oldu. Yurt gezileri programına katılarak Malatya ve Bilecik’e gitti. 1944’te Müstakiller üyesi sıfatıyla katıldığı 6. Devlet Sergisi’nde birincilik ödülü aldı. 1956’da Akademi’de adını taşıyan atölyenin başına getirildi. 1962’de bir aylık inceleme gezisi için Münih’e giti. 1966’da Tahran bienalinde birincilik kazanan ve 1967 ‘de Akademi’deki görevinden emekliye ayrılan Ali Avni Çelebi, 1975’te, uzun bir aradan sonra ikinci kişisel sergisini İstanbul’da açtı.

1981’de Kültür Bakanlığı ve Atatürk’ün 100. Doğum Yılı devlet başarı ve sanat ödüllerini aldı. 1986’dan sonra düzenli aralıklarla sergiler açtı. 1987 ‘de Mimar Sinan Üniversitesi tarafından “onursal profesörlük” ünvanı verildi. Ali Avni Çelebi’nin sanatta aradığı değerler, Müstakiller grubunun resim sanatımıza getirdiği biçim, kuruluş, inşa, hacim, atmosfer ve planla ilgili değerlerdir. İbrahim Çallı ve arkadaşlarının yarı akademik, yarı empresyonist anlayışı, Ali Avni Çelebi’nin önemli bir payı bulunan bu çıkışla yerini daha etkili eğilimlere bırakmıştır. Geniş ve rahat fırça vuruşlarına, kitle ve hacim etkilerine, yeşil nüanslarının ağır bastığı temiz bir renk anlayışına dayanan Ali Avni Çelebi’nin tabloları, bir yandan kübist ve inşacı (konstrüktif) eğilimleri, bir yandan da bu eğilimlerle uyuşan anlatımcı öğeleri akla getirir. Taşıdığı etkilere karşın, bu iki yönelişin özgün sayılabilecek sentezlerini ortaya koymayı başaran sanatçının dikkati, uzaktaki değil, en yakındaki nesne ve oluşumlara yöneliktir. Gözlemi ön planda tutar; desene ve biçimsel etkilere önemli bir yer vermekle birlikte, rengi ikinci plana atmaz. Tablolarında renk, nesneleri dıştan saran bir örtü değil, nesnelerin yapısına doğal biçimde karışan vazgeçilmez bir öğedir. Doğanının yansıtılmasından çok, yorumundan yana olan bu gerçekçi anlayış, kendisinden sonra gelen sanatçı kuşaklarına yeni anlatım olanaklarının kapısını açmıştır.

 

Detaylar
Lot: 33 » Resim

MEHMET ALİ LAGA (1878-1947)

"Manolyalar". İmzalı. Mukavva üzeri yağlıboya. 45 x 35 cm.

Trablusgarp’ın ‘’Zafirizade’’adlı soylu bir aileden gelir. İlk ve ortaöğrenimini Kuleli’de tamamladı. 1898’de Harbiye’den piyade mülazımı olarak mezun oldu. Trablusgarp’a gönderildi. 1907’ye kadar kaldığı burada kolağası rütbesine yükseldi. Aynı yıl İstanbul’a döndü. Hassa ordusu genelkurmayında görev aldı. Meşrutiyetin ilanında Kuleli İdadisi resim öğretmenliğine verildi. Sonra aynı göreve Bursa Lisesi’nde devam etti. Öğretmenlikten 1924’te emekliye ayrıldı. 

Sanata ilgisi küçük yaşlarda başladı. Boş zamanlarında sürekli desen çizerek ilk çalışmalarını gerçekleştirdi. Kuleli’de resim derslerine gelen Hasan Rıza, onunla yakından ilgilendi. Harbiye’de Hoca Ali Rıza’nın yakın desteğini gördü. Harbiye’de okul sıralarını paylaştığı Sami Yetik ile sonraki yıllarda giderek pekişen bir dostluk kurdu. Osmanlı Ressamlar Cemiyetine katıldı. Balkan savaşları sırasında, Sami Yetik’le Edirne’de bulundu. Edirne düşünce, iki arkadaş bir süre Sofya’da tutsak hayatı yaşadılar. Resimleri, Sofya Akademisi öğrencilerinin dikkatini çekti.

 

Sami Yetik, Mehmet Ali Laga’dan söz ederken ‘’şeyda-yı sanat’’ ya da ‘’büyük ruhlu Mehmet Ali’’ deyimlerini kullanır. 

Peyzaj türünde yoğunlaşan resimlerinin bir bölümü özel koleksiyonlara dağılmış olmakla beraber, çoğu ailesinin elinde bulunmaktadır. Yağlıboyanın yanında suluboya türündeki çalışmaları da, onun tekniğine hakim bir sanatçı olduğunu gösterir. C.E. Arseven onu, ‘’güçlü bir izlenimci’’ olarak tanımlar. Batı etkisindeki resim sanatımızın ilk renkçi ustaları arasında yer alır. Özellikle sahil görünümleri, karaya vuran dalgaların köpüklü etkisi, küçük tabakalar içinde meyve grupları, seçtiği başlıca konulardır. İstanbul, Bursa ve Edirne gibi yörelerin tarihsel yapılarını, doğa güzelliklerini ele aldığı tabloları, çağdaş resim sanatımızın asker kökenli sanatçılardan sivillere aktarılan gelenekçi yönünü temsil eder.

Detaylar
Lot: 40 » Resim

ŞEREF AKDİK (1899-1972)

"Kemah'ta Pazar Yeri". İmzalı. 1971 tarihli. Tuval üzeri yağlıboya. 90 x 115 cm.

1899 yılında İstanbul’da doğan Şeref Akdik ilk ve orta öğrenimini Fâtih Merkez Rüşdiyesi’nde yaptı. Resme olan yeteneği onu bu sanatı meslek olarak benimsemeye sevk etti. Hoca Ali Rızâ ve İbrahim Çallı ile tanışarak onların da teşvikiyle 1915’te Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne girdi. Ancak bir süre sonra savaş sebebiyle ayrılmak zorunda kaldı. Savaştan sonra tekrar başladığı okulu M. Warnier, Ömer Âdil ve İbrahim Çallı'nın atölyelerinde çalışarak 1924’te bitirdi. Bir yıl sonra açılan bir devlet imtihanını kazandı ve sanatını ilerletmek üzere Fransa’ya giderek Paris’te Julian Akademisi’nde Prof. Albert Laurence’le çalıştı. 1928 yılında İstanbul’a dönen sanatçı kısa bir süre resim öğretmenliği yaptı, 1929’da Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü ve Ankara Erkek Lisesi’nde çalıştı. Aynı yıl Etnografya Müzesi’nde açılan 1. Genç Ressamlar Sergisi’ne katıldı. Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin kurucuları arasında yer alan sanatçı, 1930’da Ankara Musiki Muallim Mektebi öğretmenliğine atandı. 1932’de ilk kişisel sergisini Ankara Halkevi’nde açan ressam, bu yılın sonunda İstanbul’a giderek Erkek Öğretmen Okulu’nda, 1933’te Kadıköy Erkek Lisesi’nde ve 1934’te Haydarpaşa Lisesi’nde resim öğretmenliği yaptı. Yurt Gezileri kapsamında 1940’da Mersin’e, 1943’de Erzincan’a gitti. Yerel giysileri içindeki yöre insanlarının portrelerini yaptı ve yaşantılarını idealize ederek resimlerine yansıttı.1948’de İstanbul Öğretmen Okulu’na ve 1951’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne atandı. Güçlü bir desen ve inşacı bir kompozisyon anlayışına sahip olan Şeref Akdik, portre, manzara, natürmort ve figüratif büyük boyutlu kompozisyonlar gerçekleştirdi. Yapıtlarında zaman zaman izlenimci ve bazen de akademik bir anlayışı benimseyen Akdik, babası ünlü hattat Kâmil Akdik’le hüsnühat, ebru ve minyatür alanlarında çalıştı. Birçok kişisel sergi açan sanatçı, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin, Güzel Sanatlar Birliği’nin sergilerine, Halkevleri, İnkılâp, Devlet Resim ve Heykel ile çeşitli karma sergilere katıldı ve ödüller aldı. 1950’lerde, Çamlıca, Salacak, Kalamış gibi İstanbul manzaralarına yöneldi.

Detaylar
Lot: 59 » Resim

HAMİT GÖRELE (1896-1980)

"Balıkçılar". İmzalı. Karton üzerine yağlıboya. 32x42 cm. *Yüksek Ressam/Restoratör Bayram Karşit onaylıdır.

1896 yılında Görele’de doğdu. İlk ve orta okulu Gümüşhanede okudu. Lise öğrenimini İstanbul’da bitirdi. 1922 yılında girdiği mühendis mektebinden 2 yıl sonra ayrılarak Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. 1928 ‘de Akademiden mezun olduktan sonra Hikmet Onat ve Çallı İbrahim ile çalışmalar yaparken Amerikan Kız Koleji’nde ve Galatasaray Lisesinde Resim Öğretmenliği yaptı. 1928 yılında Avrupa Resim Yarışmasını 2.likle kazanınca Maarif Vekaleti tarafından Fransa’ya tahsile gönderildi. Paris’teki başarılarından dolayı 16.2.1929’da Maarif Vekaletinden takdirname aldı. 1930 ‘da Montparnasse Bulvarı “Grand Galerie Moderne” de açılan karma sergide Firavunun Eşi ve Odalık adlı resimleriyle Cezanne, Matisse, Picasso, Bonnard ve Lhote gibi çağımızın dev ressamlarıyla yan yana yer aldı.

Görele, Andre Lhote atölyesinde ve Akademie Moderne ‘de dört yıl çalıştı. 1933 ‘te yurda döndü. Bir yandan “Müstekil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği” ‘nin sergilerine katılan ve başkanlığını da yapan sanatçı diğer taraftan açtığı kişisel sergilerle çağdaş türk resminin ilk örneklerini de verdi. 1934 ile 1940 yılları arasında İstanbul, Ankara ve Anadolu’nun çeşitli illerinde (Antalya,Erzurum,Çankırı,Sivas) resim öğretmenliği yapan Görele çeşitli sergilerle sanat yaşamını sürdüdü.

Görele Her yenlikte olduğu gibi çeşitli eleştrileride göğüslemek zorunda kaldı.Sanatçı katıldığı yurt içi ve yurt dışı sergilerin dışında çok sayıda yazı,makale,eleştri ve çevirilerle Türk resim sanatına modern kişiliğini kazandırmak için uzun, yorucu, dirençli ve çoğu zamanda tek başına ve özverili bir mücadele verdi. 1965’te Türk Çağdaş Ressamlar Derneği Başkanlığına getirilen sanatçı, 1967 yılında “Yılın Sanatçısı” ödülüne değer görüldü. Hamit Görele daha sonra 1978 yılında “ Devlet Onur Belgesi “ verilen iki ressamdan biri oldu. Türk resim sanatının önemli yapı taşlarından biri olan Hamit Görele 6 Haziran 1980 tarihinde aramızdan ayrıldı.

Detaylar
Lot: 61 » Resim

BALKAN NACİ İSLİMYELİ (d.1947)

"Ceza Sözcükleri". İmzalı. Tuval üzerine akrilik ve keçe. 2005 tarihli. 80x60 cm.

“Balkan Naci İslimyeli’nin tüm yapıtlarına baktığımızda kendi sözünü söyleyen bir anlatıcı belirir karşımızda: Gözlemlediği dünyayı kimi zaman masalsı bir biçimde, kimi zaman da gerçeğin acıtan yüzünü yapıta yansıtarak anlatır. Renklerle, figürlerle, ışık/gölge oyunuyla, metaforlarla, alışılmış bağlamlarından koparılmış göstergelerle. Anlatmaktır onun işi. İnsana ve doğaya karşı işlediğimiz suçları, yapaylaştırdığımız yaşantıları, insanın trajik yalnızlığını, var olma mücadelemizi, yok etme eğilimimizi kısaca yaşadığımız hayatı anlatmayı seçmiştir. Anlatıcının derinine indiğimizde dikkatli ve duyarlı bir gözlemcinin varlığını duyumsarız. Bakışını yönelttiği insanlık dramlarını kimi zaman ironik, kimi zaman trajik, çoğunlukla da söylemsel bir biçeme anlatır. Modern insanın çıkmazlarını, sahiciliğini yitiren özünü yansıtan bu söylemlerin tonunu incelediğimizde, kimi zaman bir kâhinin tınılarını duyarız, yeryüzüne inmiş bir haberci gibidir. Geçmişin tüm dramlarını bilen ve insanlara yol göstermekten sıkılmayan bir peygamber belki de. Doğanın sonsuz gücüne duyduğu inancı sürekli yineleyen, insanlara tuttuğu aynada öze dönebilme, yeniden insan olabilme olasılığını anımsatan alçak gönüllü bir ermiş-gezgin. Modern dünyanın mistik yolcusu. Balkan Naci İslimyeli’nin yapıtlarında beliren “anlatıcı” işte bu rolü üstlenmiştir.” (Prof. Dr. Nedret Tanyolaç Öztokat)

1967 yılında eğitime başladığı Marmara Üniversitesi Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda, 1973 yılında asistan olan Balkan Naci İslimyeli, 1986’da doçent, 1993’te profesör olmuştur. Sanatçı taş baskı çalışmalarını izlemek üzere 1975’te gittiği Salzburg’dan sonra yeni anlatım olanaklarını incelemek için 1980’de Floransa’ya ve pek çok kez de Amerika’ya gider. Tuval ve kağıt üzerine yaptığı işlerin yanı sıra fotoğraf ve kolajdan faydalandığı, “ready made” ve ahşap, bakır, kurşun gibi materyallerle çalıştığı işlerinde malzeme ve tema yönünden sürekli yenilenen sanatçı her sergisinde başka bir seri ile karşımıza çıkar: Hava Su Toprak Ateş (1989, AKM), Suya Çizilmiş Şeyler (1974-80) Bir Yıkımın Mimarisi (1978-1980), Pentimentolar (1988), Deli Gömleği (1990), İz (1991, AKM), Sudaki Suret (2003, Dolmabahçe Kültür Merkezi), Matah (2006, Milli Reasürans Sanat Galerisi), Zifir (2006, Proje 4L).

“Balkan Naci İslimyeli’nin sanatı araştırıcı kişiliğine uygun olarak sürekli değişim göstermektedir. Bu biçimsel değişime karşın değişmeden kalan içerik ise insan ve doğa ilişkisinde yoğunlaşmaktadır. Zaman, tarihsel bilinç ve eleştirel tavırla insan gerçeğini, düşündürücü, tedirgin edici ve insanı derinlere sürükleyerek sorgulayan resimler üretmektedir. Kolajlar, mekansız boşluklarda deforme edilmiş el ve yüzlerden sonra son yıllarda enstalasyonlarla değişimi yeni bir süreç içine girmektedir.” (Ayla Ersoy, Günümüz Türk Resim Sanatı, Bilim Sanat Galerisi Yayınları, İstanbul 1998, s.157)

Detaylar
Lot: 63 » Resim

MUHSİN KUT (1938-2022)

"Beylerbeyi Sarayı". İmzalı. 100 x 110 cm. MDF üzeri yağlıboya. 2005 tarihli.

"İlk resim sergisini 1959 yılında Taksim Meydanı’nda açtı. 1964-1969 yılları arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Seramik Bölümü’nde okudu ve oradan mezun oldu. Akademi içinde 1967 yılında Uluslararası Barış Şenliği Resim birincilik ödülü ile Ahmet Andiçen Seramik birincilik ödülünü kazandı. Akademide öğrenci iken Sabri Berker’in önerisi ile Beşiktaş Resim Heykel Müzesi Milli Koleksiyonu’na eseri kabul edilmiştir.

1987 yılı Tekel Resim yarışmasında birincilik ödülü alan sanatçının resimleri İstanbul ve Ankara Resim ve Heykel Müzeleri’nde, Avustralya’da Broken Hill Belediye Müzesi’nde, New York Üniversitesi Abby Grey Koleksiyonunda, İstanbul Modern’de, ayrıca yurtiçi ve yurt dışında birçok önemli koleksiyonda bulunmaktadır.  İnsansız sokakları , özgün, tipik binaları, renkçi anlayışı ve özgün boya kullanımıyla  eserlerini üretmiştir."

Detaylar
Lot: 65 » Resim

HÜSEYİN BİLİŞİK (1923-2004)

"Peyzaj". İmzalı. Tuval üzeri akrilik. 41 x 33 cm

"Neyim varsa resimlerimdedir. Neler katmak istediysem yaşama, neler aldıysam yaşamdan , hazlar, tadlar, sevgiler hepsi resimlerimdedir. Yaşam sevinci , onuru, sorumluluğu, var olma bilinci, hepsi hepsi resimlerimdedir. Çabalarım, mutluluklarım, direncim...İnsan olma onurum..Hepsi resimlerimdedir." -Hüseyin Bilişik-

1943 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde Sabri Berkel atölyesinden mezun olan sanatçı, öğrencilik yıllarında Nurullah Berk, Cemal Tollu ve Leopold Lévy ile de çalıştı. İlk figüratif çalışmalarının ardından, bir süre soyut ve lekeci denemelere giriştiyse de, 1970’li yıllardan itibaren yine figüratif resimde karar kılmıştır. Eserlerinde yerel motifler ve renkler kullanmaya özen göstermiştir. İçerik ve biçim bakımından tutarlılık gösteren eserlerinde en çok işlediği konular; Anadolu insanı, yaşamı, göç ve çiftçilik gibi yerel temalardır. 1980’li yıllara kadar gerçekleştirdiği eserlerinde bozkır teması ve renkleri egemendir. Bu dönemden sonra ise, daha canlı ve coşkulu renkler kullandığı görülür. Sanatçı, yöre peyzajının özelliklerinden hareket etmekle birlikte, bu peyzajı resim yüzeyi üzerinde parçalara ayırarak çoğul görüntü imajını güçlendirici bir yönde değerlendirir. Kırsal kesimden görüntülerin haricinde, figürün öne çıkmadığı manzaralar da gerçekleştirmiştir. Geniş, yumuşak renk lekeleriyle çalışan ressam, yapıtlarında figürü soyutlamacı bir anlayışla yorumlamıştır

Detaylar
önceki
Sayfaya Git: / 3
sonraki