NECMEDDİN OKYAY (1883-1976)

"Sümbül Ebrusu". İmzalı. 50 x 34 cm.

"Hezârfen" Necmeddîn Okyay

San‘atın her türüne olan düşkünlüğü ve hasletindeki mu’azzam kabiliyet nedeniyle el attığı her işte üstâd mertebesine erişerek, “hezârfen” lâkabına bî-hakkın lâyık şahsiyetlerden biri olan Necmeddîn Okyay, bu kadîm san‘atlarda ibrâz eylediği kudret ve sahip olduğu engin bilgi birikimini paylaşmaktan hiçbir zaman imtinâ etmeyerek, bu san‘atların yaşatılması için gösterdiği fevkalade gayret ile Türk sanatı tarihi içinde de mümtâz bir mevki’e ulaşmıştır. 

 

Eğitimine ara verdiği dönemde, hüsn-i hattın dışında muhtelif sanatlarla meşgul olan Necmeddîn Okyay, Sultan Abdülazîz Han’ın okçubaşısı Seyfeddîn Bey’den kemânkeşlik ve kiriş imâlini, “hezârfen” lâkabı ile maruf Özbekler Dergâhı şeyhi İbrahim Edhem Efendi’den de kâğıd âharlama ve ebrû sanatını öğrendi. Ayrı bir fasıl açılacak derecede ma’rifet kazandığı kemânkeşliğin “ok” ve “yay”ını soyadı olarak alacak, ebrûculukta ise eski üstâdların yapamadığını yapıp karanfil, sünbül, lâle, hercaî menekşe, fulya ve gelincik gibi çiçekleri ebrûya nakşederek, kendi ismiyle anılan yepyeni bir tarz ortaya koyacaktı. 

Ayrıca müderrisînden Konyalı Abdülfettahzâde Mehmed Vehbî Efendi’den de mürekkeb imâlini öğrendi. 1925 senesinde eline geçen terekeden çıkan cild kalıplarının verdiği şevkle mücellidliğe heves ederek, Bahâeddin (Tokatlıoğlu) Efendi’nin de katkısıyla tarz-ı kadîmede kitab cildi imâliyle de uğraşmaya başlayan Necmeddîn Okyay, Gazi Mustafa Kemal'in Nutuk adlı eserinin özgün cildlerini üretmiş ve Emin Barın gibi bir üstad-ı mahiri yetiştirerek, bu sanatın tarihe karışmasına mani olmuştur.

 

Necmeddîn Okyay’ın hünerleri, şüphesiz bunlarla da sınırlı değildir. Son olarak muhiblerinden İsmâ‘il Hakkî Altunbezer ve Gülcü Şükrü Baba’nın teşvîkiyle başladığı gül yetiştiriciliği faslından da bahsetmek gerek. Zirâ el attığı her şeyde olduğu gibi bu işte de kısa zamanda terâkkî eylemiş olan Necmeddîn Okyay, Toyagrtepesi’ndeki bahçesinde yetiştirdiği güllerle bazı müsâbakalarda madalyalar dahi kazanmıştı. " (İsmail Orman yazısından alıntıdır.)